ÜMMET-İ MUHAMMED’E DUA
Hz. Âişe (r.a), Peygamber Efendimiz’i neşeli gördüğü bir gün:
“–Ey Allah’ın Rasûlü, benim için Allah’a dua ediver!” demişti.
Rasûlullah (s.a.v):
“Allah’ım, Âişe’nin geçmiş, gelecek, gizli ve açık bütün günahlarını mağfiret eyle!” diye dua etti.
Hz. Âişe vâlidemiz o kadar mesrûr oldu ki, sevincinden başı önüne düştü.
Rasûlullah (s.a.v):
“–Dua etmem seni sevindirdi mi?” diye sordu.
O da:
“–Senin duan beni neden sevindirmesin ki?” dedi.
Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v):
“–Vallâhi bu, benim ümmetim için her namazda yaptığım duâmdır” buyurdu. (Heysemî, IX, 243; İbn-i Hibbân, Sahîh, XVI, 47/7111)
{
Rasûlullah (s.a.v), bir hadis-i şerifinde şöyle buyurmuştur:
“Allah katında, kulun şöyle demesinden daha sevimli bir dua yoktur:
اَللّٰهُمَّ ارْحَمْ أُمَّةَ مُحَمَّدٍ رَحْمَةً عَامَّةً
«Allah’ım! Ümmet-i Muhammed’e umûmî bir rahmet ile merhamet eyle!»” (Ali el-Müttakî, no: 3212, 3702)
Mâruf Kerhî (k.s) da şöyle buyurur:
“Kim her gün on defa:
اَللّهُمَّ أَصْلِحْ أُمَّةَ مُحَمَّدٍ اَللّهُمَّ فَرِّجْ عَنْ أُمَّةِ مُحَمَّدٍ أَللّهُمَّ ارْحَمْ أَمَّةَ مُحَمَّدٍ
«Allâh’ım, ümmet-i Muhammed’in hâlini ıslâh eyle! Allâh’ım, ümmeti Muhammed’in sıkıntılarını gider! Allâh’ım, ümmet-i Muhammed’e rahmet eyle» derse Abdâl’dan (Allah dostlarından) yazılır. (Ebû Nuaym, Hilye, VIII, 366)
Bu sebeple Allah dostları, dualarında hep ümmet-i Muhammed’i düşünerek şu şekilde ilticâ etmişlerdir:
اَللّٰهُمَّ اغْفِرْ أُمَّةَ مُحَمَّدٍ
اَللّٰهُمَّ ارْحَمْ أُمَّةَ مُحَمَّدٍ
اَللّٰهُمَّ انْصُرْ أُمَّةَ مُحَمَّدٍ
اَللّٰهُمَّ احْفَظْ أُمَّةَ مُحَمَّدٍ
اَللّٰهُمَّ اجْمَعْ أُمَّةَ مُحَمَّدٍ
اَللّٰهُمَّ أَصْلِحْ أُمَّةَ مُحَمَّدٍ
اَللّٰهُمَّ فَرِّجْ عَنْ أُمَّةِ مُحَمَّدٍ
Allah’ım! Ümmet-i Muhammed’i mağfiret eyle!
Allah’ım! Ümmet-i Muhammed’e rahmet eyle!
Allah’ım! Ümmet-i Muhammed’e yardım eyle, zafer nasîb eyle!
Allah’ım! Ümmet-i Muhammed’i muhâfaza eyle!
Allah’ım! Ümmet-i Muhammed’i bir araya getir ve yekvücût eyle!
Allah’ım! Ümmet-i Muhammed’i ıslah eyle!
Allah’ım! Ümmet-i Muhammed’in sıkıntılarını gider! (Bkz. Ebû Nuaym, Hilye, VIII, 366; İbn-i Asâkîr, Târîhu Dımeşk, XXXIX, 402)